5 Ekim 2014 Pazar

HUZURSUZ İNSANLAR

İnsanın huzurlu, sağlıklı, mutlu olması ne kadar çok önemli, hiç bir sıkıntısı yokken etrafından kaynaklanan olaylardan ve insanlardan dolayı huzur bozulması kadar kötü bir şey yoktur bence. Aramızda niye böyle insanlar vardır ki, niye kendi kendilerine yetmezler, niye kendi sorunlarını kendileri halledemezler, niye her zaman başkalarının huzurunu bozmak için bir sebep bulurlar ve her seferinde bunu nasıl başarırlar.

Böyle insanlarla her yerde karşılaşmak mümkün. Aile çevresinde, arkadaş çevresinde, iş çevresinde.

Bu huzur bozan insanlar yakınlarımızsa eğer yapacak fazla bir şey yoktur, onlara yardım etmek zorunda hisseder insan kendini.

Her seferinde bu son yardımım der, fakat bu sonlar asla bitmez, devamlı başka şeyler çıkar. Ve sen yine uğraşmaya devam ederken buluverirsin kendini.

Ne yapmalı, bu huzur bozan insanlara karşı nasıl davranmalı, hiç ilgilenmemeli mi veya onları yok mu saymalı, yoksa her seferinde bu son yardımım diyerek yine yardım mı etmeli.

Sadece benimle ilgili olmayan,  etrafımda yaşanan olaylardan da esinlenerek, çözüm aramak amaçlı belki, içimden geldiği gibi, birdenbire yazıverdiğim bir yazı oldu bu.

Her şeye rağmen yine de gülümsemeye devam etmek, beterin beteri vardır demek, bir de sen ne kadar üzülürsen üzül, ne kadar uğraşırsan uğraş her şey olacağına varır demek lazım. Allah herkesin gönlüne göre versin diyorum veeee

İnandığım  başka bir sözle bu yazıyı bitiriyorum. 
 "Alın yazısı neyse odur, iki adım öteye geçemeyiz"

27 Ocak 2013 Pazar

Hasta olmak :(

Hasta olmak istemeyiz, ama yine de bir şekilde hasta oluruz.

Nasıl başlar diye düşündüğümüzde;

Kendimizi halsiz hissetmemizle başlar, burun akması, boğaz yanması ve gözlerin sulanmasıyla devam eder. Hafif üşümeler titremelere dönüşür. Evde soğuk algınlığı ilacı olarak ne varsa içmeye başlarsın. Ama bir kere virüsü almışsın, kaçarın yok, bunu en kısa yoldan nasıl atlatabilirim diye düşünürken bir de bakmışsın ki boğazındaki yanma şiddetli boğaz ağrısına dönüşmüş ve üstüne bir de aşırı öksürük eklenmiş. Adına nezle, grip, soğuk algınlığı ne dersek diyelim artık hasta olmuşuzdur. Eeeee ne yapmak lazım, tabii ki artık doktora gitmek ve antibiyotik tedavisine başlamak lazım.  Burnunu silmekten yorulursun artık, halsiz ve bitkin düşersin, hiçbir şey yapmamak, sadece yatmak istersin. Konuşamazsın çünkü konuştuğun zaman boğazın hava alır ve yine bir öksürük nöbetine başlarsın. Öksürüp hapşırırken etrafına mikroplar saçarsın,  bir de ilaçların verdiği uyuşuklukla kafanı yastıktan kaldıramazsın. Uykun vardır ama her uykuya dalışında yeni bir öksürük senin uyumanı engeller.

 

Başta tavuk suyu olmak üzere, ıhlamur, salep, adaçayı, zencefil vs. bir sürü sıvı içeceği tüketirsin. Her öksürdüğünde sana bunları getiren için de hiç yorulmaz mı diye düşünürken de aynı zamanda beni biraz rahat bıraksa dersin. Ya da bütün bunları kendin yapmaya çalışırsın, keşke yanımda biri olsaydı dersin.

İyileştikten sonra sağlıklı olmanın önemini bir kez daha anlarsın. Yanında sana çorba yapan, çay, ıhlamur kaynatan birisi olduğu için kendini çok şanslı hissedersin ve şükredersin.  Ve de öksürüksüz bir hayat ne kadar güzelmiş dersin.
Hastalık konusunda erkekler mi daha dirençli yoksa kadınlar mı diye düşündüğümüz zaman bence kadınların daha dirençli olduğu kesin. Aşağıdaki resim de en iyi örneklerden biri :)






30 Aralık 2012 Pazar

Yeni Yıl



Uzunca bir aradan sonra bir seneyi daha geride bırakırken ben yine yeni bir yazı ile bloguma dönmüş bulunmaktayım. Yeni bir yıla girerken herkes herkese bir yeni yıl dileğinde bulunuyor ve herkes 2012 nasıl geçti diye soruyor, ben de içimden geldiği gibi yeni yılla ilgili bir yazı yazayım dedim. 

Zaman hızla akıyor, hayatımızdaki değişiklikler birbirini kovalarken, bir sürü değişik şeylerle uğraşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Günler, aylar, yıllar birbirini kovalarken bir yılı daha geride bırakıyoruz. Sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, sıkıntılarımızı, kızgınlıklarımızı, mutluluklarımızı paylaşacağımız sevdiklerimiz, dostlarımız varsa eğer, bundan önemli bir şey olmamalı. Hayatımızdaki en önemli şey sağlık, sonra huzur ve sevdiklerimizin de yanımızda olması. En büyük zenginlik, mutluluk budur bence. Zaman çok çabuk geçiyor, onun için zamanı iyi değerlendirmek, hoşça vakit geçirmek, canımızı sıkan olaylar karşısında üzüntümüzü veya sıkıntımızı en aza indirerek hayatı daha kolay hale getirmek çabası içinde olursak eğer daha mutlu oluruz diye düşünüyorum.

Örneğin ben ;
Genelde hayata pozitif bakıyorum, beni üzen, sıkan insanları hayatımdan hemen uzaklaştırmasını biliyorum. Olaylar karşısında en fazla 2 gün üzülüyorum, 3.gün aman ne yapayım olmuşla ölmüşe çare yok diyorum ve hemen silkelenmesini biliyorum. Rujumu sürmeden asla sokağa çıkmıyorum. Önemli olan tek şey sağlık ve huzurlu olmak diyorum. Hayatın her yaşta çok güzel olduğuna inanıyorum. 25 yaşındayım, çünkü küsuratı ve geceleri saymıyorum. :))


Gelelim yılbaşı gecesi neler yapacağımıza;
Hep birlikte önce güzel bir yemek, daha sonra televizyonun karşısında oturup aynı zamanda internete göz gezdirerek, sevdiklerimizle telefonda yeni yıl dileklerimizi dileyerek, kuruyemiş, meyve eşliğinde geceye devam ederek, daha sonra mutlaka kabak tatlısı yiyerek, yeni yıla şiş göbek girilerek kutlanır.
Saat tam 24.00 olduğunda hepimiz birbirimize sarılırken ağzımıza bir tatlı bir tuzlu  bir şeyler atarız, (bunun anlamı da yeni senemiz tadıyla, tuzuyla güzel geçsin demek)


Benim 2013 yılı mesajım ;
2013 herkes için çok güzel gelsin, çok mutlu gelsin, çok huzurlu gelsin, tabi en başta sağlıkla gelsin, neşe içinde geçsin, yanınızda aileniz, dostlarınız, kalbinizde sevdikleriniz olsun. Yüzünüzden gülüşünüz eksik olmasın, kimse kimseyi kırmasın, bütün işlerimiz yolunda kolaylıklarla olsun. daha ne diyeyim ki, herkesin ne dilekleri varsa onlar olsun ... :D

Ayrıca,;
Yeni yıl tüm dünyaya barış, huzur, mutluluk ,sağlık getirsin inşallah.
Herkesin mutlu olacağı bir yıl diliyorum 2013 yılında ve bundan sonraki her yılda :)

Sevgiler :)

9 Nisan 2011 Cumartesi

PORTAKALLI KEREVİZ :)

Çok şükür bloglar açıldı. 3-5 kişi yüzünden hepsinin kapatılması niye, bunu da anlamış değilim. Geçen gün teyzemin kızı Nuray ile telefonda konuşuyorduk, portakallı kereviz hiç yapmamış, ben de tarifini verdim. Çooookkkkk nefis oluyor, bilmeyenlere şiddetle öneririm. Sevmiyenlere salatasını yapın derim. Çünkü ben birisine (o kendini bilir) 1 yıl boyunca kereviz salatasını kabak salatası diye yedirmiştim. :D PORTAKALLI KEREVİZ Hepsini çiğden yapıyorum. 1 kg. kereviz 3 portakal suyu 2 adet kuru soğan 1 patates 1 havuç 1 avuç bezelye Tuz, şeker Zeytinyağ Önce patates ve havuc küp doğranır. İçine bezelye ilave edilir. Soğanlar halka doğranıp tuzla iyice ovulur, karışıma ilave edilip hepsi bir güzel karıştırılır. Diğer tarafta kerevizler ayıklanır, limonlu suya atılır, yıkanır ve iri parçalar halinde doğranır. Diğer karışıma eklenir ve hepsi geniş bir kapta iyice karıştırılır. Bu karışım yayvan tencereye dökülür, üzerine kereviz yaprakları yayılır, şeker, portakal suyu ve zeytinyağı eklenir ve pişirilir. Ben hiç karıştırmadan yaparım. SALATASI ise; kerevizler çiğden rendelenir, içine yoğurt, mayonez, isteğe bağlı az turşu, dereotu, eklenip hepsi karıştırılır. Yemiyenlere kabak salatası diye yedirilir. :))) AFİYET OLSUN

22 Şubat 2011 Salı

ETKİLİ İLETİŞİM :)

Bu yazımda Beşiktaş Belediyesi'nin verdiği, benim de evvelki sene gittiğim değerli hocamız Süheyla Özgirgin'in derslere girdiği Etkili İletişim kursundan ve orada başlayan arkadaşlıklarımızdan bahsetmek istiyorum.Benim haberim olduğunda kurs yeni başlamıştı. Fulya arkadaşımın haber vermesiyle hocamızı aradım, sağ olsun beni kabul etti ve böylece kursa başlamış oldum.
Önce kendi kendime "benim ailemle, arkadaşlarımla, çevremle ilişkilerimde bir problemim yok, bu ne kursu acaba" dedim. Ama öyle değildi, bilmediğim ne kadar çok şey olduğunu, günlük hayatımda yaptığım hataları kursa başladıktan sonra anladım. Daha ilk derslerde olmamıza rağmen muhteşem bir hoca eşliğinde sanki seçilmiş de o gruba gönderilmiş gibi arkadaşlarımız, böyle sıcak bir ortam, kısa sürede birbirimizle kaynaşmamız ve olağanüstü güzel geçen derslerimiz. Birbirimize içimizi açtık, özel durumlarımızı bile anlatmaya başladık. Birlikte güldük, birlikte ağladık.
Derslerle ilgili ilk aklıma gelenler ben dili, değerlerimiz, etkin dinleme, kabul duygularımız, farkındalıklarımız, vs.vs. zaten böyle anlatmakla olmaz, orada olup yaşamak lazım :)
Arkadaşlar arasında ise ilk aklıma gelenler grubumuzun güzel şarkılar söyleyen yaramaz çocuğu Solmaz, kibar duruşlarıyla Nevval hanım, Tülin hanım ve Gülben hanım, güzellikleriyle Firdevs hanım ve Şebnem hanım, gençlerimiz Simge, Melek, Sema ve Fatma, sınıfımızın annesi ve organizatörü Lale, ve tabi ki de benim canım arkdaşım Fulya.
Genelde kurs bitince bir daha görüşme olmaz, ya da çok az katılım olur. Ama bizim üçüncü yıla girmesine rağmen, belirli aralıklarla buluşarak, o günlerde başlayan beraberliğimiz dostluğa dönüşerek sadece mutlu günlerde değil, üzüntülü günlerde de bir araya gelerek devam ediyor.
Bir de kursumuzun son gününde hocamızın yaptırdığı sevgi bombardımanından bahsetmek istiyorum. Herkes sırayla ortaya çıkıyor ve bütün sınıf ortaya çıkan arkadaşımız hakkında düşüncelerini söylüyordu. İlk önce ben çıkmıştım, arkadaşlarımın güzel sözleri beni o kadar çok mutlu etmişti ki anlatamam. Böyle bir güzellik olamazdı. Keşke o anda bir kamera olsaydı da kayıt yapsaydık diyorum.
Ve o gün kursumuzum son günü olması mutluluk ve üzüntüyü birbirine karıştırmıştı.
Bizlere bu güzel ortamı yaşattığı için ben ve arkadaşlarım adına Süheyla hocama çok teşekkür ediyorum. Ayrıca herkesin bu kursa mutlaka gitmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Aaaaaaa ders aralarındaki ziyafetlerimizden bahsetmeyi unuttum. Sırayla her hafta birimiz ev yapımı yaptıklarımızdan getiriyor ve afiyetle yiyorduk.
Ne yazık ki bitti. :(
Belki seneye Etkili İletişim 2 açılır, belli mi olur.
Herkese kucak dolusu sevgiler. :)

4 Şubat 2011 Cuma

DEFNE JOY FOSTER

Haberi ilk duyduğumda ayaktaydım ve öylece kalakaldım. İnanamadım, şaka falan herhalde dedim. Ama bütün kanallar aynı haberi verince tüylerim diken diken oldu ve gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
Gencecik, cıvıl cıvıl, hareketli, canlı, yerinde duramayan hiperaktif, konuşkan, zeki, esprili, bir de üstelik 1,5 yaşında bir çocuk annesi.
Bu kadar genç bir yaşta hayata veda etmesi inanılır gibi değil.
Çok üzgünüm, hem Defne için, hem kocası için, hem annesi için ve en önemlisi de annesiz büyüyecek bir çocuk için.
Allah Rahmet eylesin, Allah ailesine, yakınlarına sabırlar versin.


22 Ocak 2011 Cumartesi

OTİZM

Ben bu kelimeyle ilk defa Dustin Hoffman ve Tom Cruise'un çevirdiği Yağmur Adam (The Rain Man) filmiyle tanıştım. Bu muhteşem filmden ilk hatırladıklarım Dustin Hoffman'ın kibrit çöplerini anında sayması, oyun kağıtlarını hafızasına alma yeteneği, yatağını camın önünde istemesi, bazı alışkanlıkları, takıntıları vs... Ve ben otizmin ne olduğunu bu filmi izledikten sonra öğrendim.

Şimdi ise geçen hafta NTV'de yayınlanan otizmli çocuklar yararına NTV ile Tohum Otizm Vakfı'nın birlikte hazırladığı, bazı sanatçıların da destek verdiği, profesörlerin katıldığı "Biri Bana Anlatsın" programından bahsetmek istiyorum. Amaç otizmli çocuklar için SMS yolu ile bağış toplamak ve bunun yanı sıra otizm hakkında bilgi vermekti.

Programda önce otizmli Dr.Temple Grandin'in hayat hikayesini anlatan 7 Emmy ödüllü "Temple Grandin" filmi gösterildi. Bu filmi herkesin seyretmesini tavsiye ediyorum.

Daha sonra otizmli çocukların erken fark edilmesi, tanı konulması, çocuklar için yapılması gerekenler, ailelerin çocuklarına davranış şekli ve nasıl sabırlı olmaları gerektiği konuları detaylı olarak anlatıldı.

Otizmli çocuklara sahip olan aileler yaşadıkları sorunlarını, sıkıntılarını, dışlanmalarını anlattı. Sadece aileler değil Prof. Yankı Yazgan bile otizmli çocukların ailelerinin nasıl zorluk çektiğini, nasıl zor dayandığını söyledi. İstanbul dışından gelen okul talepleri çok fazlaydı.

Böyle güzel bir programdan alınması gereken ders ise herkesin sağlıklı çocukları olmayabilir. Sadece çocuklarımız değil bizlerin de her an herşey başımıza gelebilir. Sağlıklıyken birden herşey değişebilir ve bir anda engelli olabiliriz. Onun için böyle bir durumla karşılaştığımız zaman kendimizi onların yerine koymalı, onlara hoşgörülü davranmalı elimizden gelen yardımı ve şevkati onlara göstermeliyiz.

Tv kanallarında konunun uzmanları profesörler ve konuya destek veren sanatçılar ile birlikte böyle güzel ve anlamlı programlar izlemek, duyarlı insanların yardımseverliğine şahit olmak bana olduğu gibi birçok insana huzur ve mutluluk vermiştir eminim. :)

1 Ocak 2011 Cumartesi

MUTLU YILLAR :)

Acısıyla tatlısıyla, sevinciyle üzüntüsüyle bir yılı daha geride bıraktık. Ama en önemli şey bence insanın yıllarını sevdikleriyle sağlıklı, huzurlu, mutlu bir şekilde geçirmesi.
Her yıl başı geldiğinde hazırlıklar, kutlamalar, hediyeler, sevgi mesajları, telefonlar vs. vs. vs. olur ama biz bu koşuşturmalar içinde yılların bir su gibi aktığının farkında bile olmayız. Aynı zamanda bir yaş daha yaşlandığımızı da hiç düşünmeyiz. Şimdi bana yaşımı soranlara kaç yaşımda olduğumu söylüyorum veya 35 diyorum, ama doğru yaşımı söylerken ben bile şaşırıyorum. "nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım" demiyorum ama ne kadar çabuk geçtiğini o zaman anlıyorum.
Rahmetli babam ben doğduğum yıldan itibaren her doğum günümde sadece portre resmimi
çektirirdi. Biraz büyüdüğümde "sen 15 yaşına girince senin boy resmini çektireceğim" demişti. Ama ben bir türlü 15 yaşıma gelememiştim, o yıllarda zaman geçmiyordu sanki. Sonra canım babacım ben 15 yaşıma geldiğimde benim boy resmimi çektirmişti, benden mutlusu yoktu. Şimdi bakıyorum da 15 yaşım 3'e katlanmış da, üstüne eklenmiş de, yaaaa işte böyle :)
Bence bu yazı yeni yıl yazısından daha çok doğum günü yazısı gibi mi oldu ne? Anlayamadım :) Ama birbiriyle bağlantılı olduğu kesin. Bence her yaşın ayrı güzelliği var, önemli olan sağlıklı olmak, sağlıklı yaşlanmak.

Gelelim yeni yıl mesajına;
Öncelikle sağlık, huzur, neşe, bereket, mutluluk, başarı diliyorum herkese. Daha sonra herkesin gönlünde ne varsa onun çabucak gerçekleşmesini diliyorum. Yeni evlenecek olanlar, bebek bekleyenler, asker yolu gözleyenler, teskere bekleyenler, istediği liseye veya üniversiteye girmek isteyenler gibi, aklınızda ne beklenti varsa anılara dönüşsün, yüzünüzden gülümseme hiç eksik olmasın, ailenizle, arkadaşlarınızla, dostlarınızla birlikte...
Bir de kar yağsaydı ne güzel olurdu... :)

16 Aralık 2010 Perşembe

THE BLIND SIDE

Dün gece muhteşem bir film seyrettim ve hemen burada paylaşmak istiyorum. Kasım 2009 yılında gösterime girmiş olmasına rağmen ben bir Sandra Bullock hayranı olarak bu kadar geç seyrettiğim için kendime kızdım. Çünkü şimdiye kadar seyrettiğim en güzel filmlerden biriydi.
Önce "aman 2 saat çok uzun seyretmesem mi acaba" dedim. Tuğçe'nin "anne seyret çok güzel" demesi üzerine başladığım film ilk dakikalarından itibaren beni oturduğum yere resmen çiviledi. :)
Michael Oher'in gerçek hayat hikayesinden alınmış olan ve Sandra Bullock'un muhteşem oyunculuğunu sergilediği bu film beni zaman zaman güldürdü, zaman zaman üzdü.
Zor durumda olan, spor salonunda yatan, çamaşırlarını çamaşırhanede yıkayan zenci bir gencin Sandra Bullock sayesinde nereden nereye gelişi.
Zengin aile ve kimsesiz zenci çocuğun yollarının birleştiği ve bu aileye katıldığı andan itibaren bu ailenin bir bireyi olması, kocası ve çocukları da dahil bu aileye kabul edilmesi.
En sevdiğim filmler arasında arşive konacak ve zaman zaman izlenecek bir film diyebilirim.
Ayrıca Sandra Bullock'un "en iyi kadın oyuncu" ödülünü aldığı bu hoş aile filmini eğer izlemediyseniz kesinlikle izlemelisiniz.
Aklımda kalan bir diyalog:
- Neden spor salonuna gitmek istiyorsun ?
- Çünkü orası sıcak.

26 Kasım 2010 Cuma

TÜRKMENİSTAN'DA DANS EDEN HAVUZ :)

İnsanın içini kıpır kıpır eden hareketli bir müzik eşliğinde, gökdelenlerin önünde güzel bir havuzda, ahenk ve uyumla dans eden fıskiyelerle başlayan gerçekten muhteşem, muhteşem, muhteşem bir gösteri.

O fıskiyelerin arasında yüzmek ne kadar güzel olurdu değil mi ?

Fazla söze gerek yok, sadece seyretmek yeterli. :)